September 10, 2009

Amerikalı bir Kadın Fotoğrafçı: Berenice Abbott




1898 yılında Amerika’nın Ohio kentinde doğan kadın fotoğrafçı Abbott’ın çalışmalarını en güzel özetleyecek kelime şüphesiz ki New York’tur… Önceleri gazetecilik okuyan, fakat daha sonraları heykele merak saran fotoğrafçı, 1921’de Berlin ve Paris’e gider. Bu sıralarda da, Man Ray’in fotoğraf hakkında hiçbir şey bilmeyen ve karanlık odada ona yardım edecek birini aramaktadır. İşte tam da bu noktada, Berenice Abbott Man Ray’le tanışır ve onun karanlık oda asistanı olur. Sanatçı Ray’de onun karanlık oda çalışmalarında oldukça etkilenir ve odayı kullanmasına izin verir. 1926’da ilk kişisel sergisini açar ve kendi stüdyosunu kurar. Berlin’de kısa bir dönem fotoğrafçılık eğitimi aldıktan sonra, Paris’e döner ve burada ikinci stüdyosunu açar.



Abbott sanat ve yazın alanından bir çok kişinin portresini çektiği gibi, onun imaj yelpazesinin en büyük kısmını New York kent fotoğrafları oluşturur. Sanatçının New York’a gelmesi de oldukça ilginç ve bir o kadar da duygusal bir hikayesi var aslında… Bu köşenin daha önceki yazılarında Eugene Atget’den bahsedilmişti. Onu gün ışığına çıkaran ve tanınmasında oldukça büyük bir rolü olan Abbott’a, Man Ray tarafından bir gün Atget’in çalışmaları gösterilmiş ve Abbott’da bundan oldukça etkilenmişti. Oldukça zor bir ikna sürecinden sonra, Atget, Abbott’ın kamerasının karşısına geçer ve ondan kısa bir süre de Atget hayata gözlerini yumar. Çalışmalarının büyük bir kısmı satılan Atget’in, geriye kalan çalışmalarını Abbott alır ve onu duyurmaya çalışır, bunda da oldukça başarılı olur.

1930’da onun fotoğraflarından oluşan bir kitap çıkartır ve bu kitabın editörlüğünü yapar. Daha sonraları tekrardan bir kitap çıkartabilmek amacıyla bir yayınevi aramaya New York’a gider ve kentin fotografik dokusunu onun dikkatini çeker.

Kentin mimari dokusunun yanı sıra, şehrin içindeki insanları da kaydeder. Bu insanlar, şehri yaşatan ve onun bir parçası olan kimliklerdir. 1930’ların New York’unu, yaşam tarzlarını izleyicinin gözleri önüne serer.

Her kentin bir silüeti vardır, fakat New York’un silüeti de kendi içinde bir özgünlük taşır. Betonarmenin belki de en güzel “estetize” olmuş halidir, denilebilir. Burada herkes geçmişine ait bir şey kolay kolay bulamaz, çünkü “tarihsel bir otantiklik” bulamayız bu şehirde. Her mimari yapı kendi içinde bir şaheserdir, farklıdır; ama aynı zamanda bir tek tiplik varmış gibi de gelebilir bizlere


İnsansızmış gibi düşünürken bizler bu kenti, bunu delen anları gördükçe rahatlarız biraz, insanı imleyen birkaç çamaşır görünce…

Abbott’ın bu kareleri çektiği yıllar, şüphesiz ki Amerika’nın bilimsel ve teknolojik anlamda değişmekte olduğu yıllardı. Büyük buhran dahi onun bu sokaklara olan aşkını kaydetmeye engel olamadı.

Abbott, şüphesiz ki kent ve sokak fotoğrafçılığında adı geçen önemli kadın fotoğrafçılardan biri…

Elif VARGI.
*Fotoğraflar http://masters-of-photography.com/index.html sitesinden alınmıştır.
*Yazı, Fotoritim Eylül 2009 sayısında yer alıyor.


No comments: